Haber
2017-01-05 09:20:12
EĞİTİM-BİR-SEN BURSA 1 NOLU ŞUBESİNDEN YENİ MÜFREDAT TALEBİ

       EĞİTİM-BİR-SEN BURSA 1 NOLU ŞUBESİNDEN YENİ MÜFREDAT TALEBİ

 

Yeni bir müfredatın hayata geçirilmesine ilişkin sendika binasında basın açıklaması düzenleyen Memur-Sen Bursa İl Temsilcisi ve Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Numan Şeker, Eğitim-Bir-Sen olarak hazırladıkları “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” raporunu basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu.

 

Sendika binasında üyelerinde katılımıyla eğitimin sisteminde ideolojik kaygıların uzağında, pedagojik ilkeler ışığında yeni bir müfredatın ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Numan Şeker, “Eğitimde gerek fiziki yapıların iyileştirilmesi gerekse “Fatih Projesi” ile teknolojik anlamda geliştirilmesi anlamında önemli çalışmalara imza atmıştır. Ancak müfredatta gerekli adımı maalesef atamamıştır. Bu adımları atamamasından dolayı da ülkemiz 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu noktada Türkiye’de eğitim sisteminin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve böylece toplumun farklı taleplerine cevap üretebilmesi için, çağdaş gelişmeleri dikkate alan yeni bir yapıya ihtiyaç var. Eğitim sistemi, bir yandan çoğulcu, demokratik, farklılıklara imkân tanıyan bir çerçeveye, diğer yandan da ortak bir kültür, millet ve vatan etrafında birleşmeyi sağlayacak şekilde yeniden kurgulanmalıdır. Bu çerçevede, eğitim sistemini düzenleyen en üst temel belge olan anayasadan başlanarak ilgili tüm mevzuat değiştirilmelidir” dedi.

 

“50 AKADEMİSYEN VE 400 ÖĞRETMENDEN OLUŞAN 9 KOMİSYON HAZIRLANDI”

Eğitim-Bir-Sen olarak titiz çalışmalar sonucunda hazırladıkları “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” raporunu basın toplantısıyla kamuoyuna açıklayan Numan Şeker, “Rapor, aylarca süren titiz bir çalışma neticesinde, 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşturulan 9 komisyon marifetiyle hazırlandı. Akademik bir arka plana, yetkinliğe ve tutarlılığa sahip olmakla birlikte, pratik alana yönelerek mevcut programlardaki ve bunların uygulamalarındaki sorunların teşhis ve tespitine odaklanarak hazırlandığını belirten Başkan Şeker, “Yıllardır, nasıl bir müfredat ve eğitim sistemi istediğimizi, önerilerimizle birlikte dile getiriyoruz. Bugünün ve geleceğin nesillerini yetiştirmenin en değerli yatırım olduğunun bilincinde olarak, eğitim çalışanlarının sosyal ve özlük haklarının yanında her türlü eğitim meselemize ilişkin araştırma ve arayışlara dönük çalışmalar yapmayı da kendimiz için millî bir sorumluluk gördük. İthal programlarla, millî ruhtan yoksun müfredatlarla sorunlarımızı çözemeyeceğimiz, medeniyet değerlerinden habersiz nesillerle muasır medeniyetler seviyesine çıkamayacağımız gerçeğinin altını çizdik. Eğitimin asıl amacı ve işleyişi; çocuklarımıza öğreteceğimiz bilgi, onlara kazandıracağımız erdemli davranışlar, aşılayacağımız millî bir ruh, yerli bir kimlik ve evrensel felsefi değerlerle gelişmiş bir kişilik tamamıyla müfredatla ilgilidir. Bugün ve yarın nasıl bir insan istendiği tasavvurunun gerçeğe dönüşeceği alan müfredattır. Biz, her zaman sadece sorunları tespit etmekle kalmayıp çözüm yolları önermeyi ve alternatifler ortaya koymayı önemseyen bir sendika olarak, müfredat konusunda da kapsamlı bir araştırma yapılarak geleceğimiz için bir sorumluluk almak istedik” diye konuştu. Fert ve millet olarak nerede olduğumuzun, nereye ve nasıl gideceğimizin bilgi, bilinç ve becerisini verimli bir eğitim sisteminin kazandıracağını kaydeden Şeker, şöyle devam etti: “Eğitime önem vermeyen bir milletin varoluş iddiası sağlam temellere dayanmaz. Çünkü inanç, bilgi, karakter ve başarı bakımından sağlam nesiller ancak eğitim yoluyla yetiştirilebilir.

 

 “EĞİTİM, SEKÜLER BİR TOPLUM VE BİREY İNŞA ETMENİN TEMEL ARACI OLARAK GÖRÜLDÜ”

Açıklamasında, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulanan eğitim politikalarına da değinen Şeker, “Modern Türkiye’nin kurulma sürecinde, eğitim siyasal elitlerin elinde çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın, modern, seküler bir toplum ve birey inşa etmenin temel aracı olarak görülmüştür. Cumhuriyet döneminin elitleri, dini bağların güçlü olduğu maneviyatçı bir toplumdan seküler bir ulus inşa etmek hedefiyle hareket etmiş, bu amacı gerçekleştirmek için de, pozitivist bilim anlayışı çerçevesinde modernlik adı altında bir endoktrinasyon sistemi tasarlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir kimlik, ulus ve devletin oluşturulmasını hedefleyen bu modernleşmeci proje, Kemalizm olarak tanımlanmıştır. Kemalizm, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze eğitim sisteminin üzerindeki kurucu etkisini sürdürmüştür. Bu ideoloji, devleti bireye önceleyen, farklılıklara izin vermeyen ve tek tipçi bir eğitim anlayışını dayatmaktadır” ifadelerini kullandı. Eğitimin temel bir insan hakkı olduğunu belirten Numan Şeker, “Bu hakkın uluslararası sözleşmelerle garanti altına alındığını dile getirerek, “Söz konusu sözleşmelerde, eğitim hakkı, insanlar arasında yaş, cinsiyet, renk, dil, din, ırk vs. yönünden bir ayrım gözetmeksizin tüm insanlara tanınmıştır. Bu sözleşmelere göre, çocuğun eğitim ve öğretiminden birinci derecede anne ve baba sorumluyken, eğitim ve öğretime ilişkin düzenlemeleri yapmak devletin görevidir. Anayasadaki hükümler, eğitime ilişkin kanunlar ve yönetmelikler, eğitimin Atatürk ilke ve inkılaplarının ötesinde farklı değerlerle eğitim yapılamayacağını belirtmiştir. Okul öncesinden yükseköğretime kadar Türkiye’deki tek tipçi ve dolayısıyla farklılıklara izin vermeyen eğitim sisteminin zemini budur” şeklinde konuştu.

 

“MERKEZÎ SINAVLAR YALNIZCA SONUCA ODAKLANMAKTADIR”

Raporda, 2016 yılı Haziran ayı itibarıyla Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı sitesinde güncel halde bulunan öğretim programlarının genel ve özel amaçlar, içerik, kazanımlar, öğretme ve öğrenme süreci ve ölçme ve değerlendirme başlıkları altında incelendiğini söyleyen Numan Şeker, “Programların; temel insan hak ve özgürlükleri yeterince gözetmediği, ayrımcılık içeren hususlar olduğu, amaçlarında öğrenci düzeyine uygunluğu bulunmayan örneklere rastlandığı, belirtilen bazı kazanımların tam olarak anlaşılmadığı, dolayısıyla öğretmen ve öğrenciler tarafından bilimsel olarak yanlış anlamalara sebep olabileceği, muhtelif yerlerinde içeriğin kazanımları yeterince desteklemediği, öğrenci düzeyine uygun olmayan örneklerinin bulunduğu tespit edilmiştir” dedi. Şeker, öğrenme ve öğretme süreçlerinin amaca uygunluğu ve kalitesi ile öğrenci başarılarının ölçümünde asıl rol, yetki ve sorumluluk sahibi olması gereken öğretmenlerin, bu konumlarını büyük ölçüde Millî Eğitim Bakanlığı veya ÖSYM tarafından yapılan merkezî sınavlara devretmek zorunda bırakıldığını vurgulayarak, “Benimsenen öğretme-öğrenme yaklaşımları ile yürürlükteki öğretim programları, hem sonuç hem de süreç odaklı bir ölçme ve değerlendirme öngörürken, adı geçen merkezî sınavlar yalnızca sonuca odaklanmaktadır” diye konuştu.

 

“TÜRKİYE’DE DERSLER VE SÜRELERİ YETERLİ DEĞİL”

Müfredatta hangi derslerin öğretilmesi ve bu derslere ne kadar zaman ayrılması gerektiği hususunun önemli bir tartışma alanı olduğuna dikkat çeken Numan Şeker, “Ülkelerin ilköğretim çağında eğitime ayırdıkları toplam süre derslerin oranına dair karşılaştırmalı güncel veriler OECD tarafından yayımlanan ‘Bir Bakışta Eğitim 2016’ çalışmasında görülebilmektedir. Bu veriler sayesinde, Türkiye’de ilk ve ortaokulda eğitime ayrılan yıllık toplam süre ile OECD ülkelerinde ayrılan sürelerin kıyaslanması mümkündür. Türkiye ilkokulda eğitime yıllık 720 saat ayırmaktayken, OECD ortalamasının yıllık 799 saat olduğu görülmektedir. Öte yandan, Türkiye’de ortaokulda eğitime ayrılan süre yıllık 840 civarında olup OECD ortalamasının (915 saat) altındadır. İlk ve ortaokul birlikte hesaplandığında ise, ilk ve ortaokulu Türkiye’de okuyan bir öğrenci, OECD’deki akranlarına göre toplam 7,5 ay daha az eğitim almaktadır. Bir eğitim-öğretim yılının normalde 180 iş günü, yani 9 ay olduğu düşünüldüğünde, Türkiye ile OECD arasındaki 7,5 aylık sürenin ciddi bir fark olduğu görülmektedir” şeklinde konuştu. Türkiye’deki mevcut eğitim düzenlemelerinde, müfredatında ve ders kitaplarında toplumun temel değerleriyle tezat teşkil eden ifadelerin yer aldığını belirten Şeker, şunları söyledi: “Dahası, mevcut eğitim düzenlemeleri, müfredat ve ders kitapları, çağdaş toplumsal taleplere cevap üretememektedir” dedi.

 

EĞİTİM-BİR-SEN’İN MÜFREDATA İLİŞKİN ÖNERİLERİ

Eğitim-Bir-Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Numan Şeker, sendika olarak müfredata ilişkin önerilerini şöyle sıraladı: “Yeni Türkiye ve demokratikleşme vizyonu, öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir. Öğretim programlarımızda, Türkiye’nin özellikle son yıllarda atmış olduğu demokratikleşme adımları yeterince yer almamaktadır. Öte yandan, askeri darbe dönemlerinden sonra kurgulanmış olan temel ilkeler ve bürokratik vesayetçi anlayışlar, öğretim programları ve ders kitaplarında maalesef yerini hâlâ korumaktadır. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı demokratik gelişme öğretim programlarıyla bütünleştirilmelidir. 1960, 1971, 1980 ve 1997’de yaşanan askeri darbelerin demokrasinin gelişimine ve hayatın olağan akışına yaptıkları olumsuz etkilere öğretim programlarında geniş yer verilmelidir. Aynı şekilde, 15 Temmuz 2016’da yaşanan melun darbe girişimi ve bu girişimin milletin doğrudan müdahalesiyle püskürtülmesi de öğretim programlarında yer almalıdır. Talim ve Terbiye Kurulu yeniden yapılandırılmalıdır. Eğitim sisteminde çoğu zaman bir vesayet kurumu olarak çalışan ve statükonun yanında, değişimin karşısında olan tutumuyla öne çıkan ve en önemlisi de eğitimi bir endoktrinasyon aracı olarak kullanan Talim ve Terbiye Kurulu’nun yapısında sivilleşme, normalleşme ve demokratikleşme ihtiyacı vardır. Kurulun katı bir ideolojinin bekçiliğini yapmak şeklindeki rolünü terk edip, gerçek anlamda çağdaş ve toplumun beklentilerini karşılayan öğretim programları hazırlama misyonunu üstlenmesi gereklidir. Empatik ve eleştirel bir millî tarih/kültür anlayışı benimsenmelidir. Başta tarih dersleri olmak üzere, eğitim sistemi, kişiselleştirilmiş müfredattan ve ders kitaplarından arındırılmalıdır. Öğrencilere tarihsel konuların farklı kesimlerce farklı algılandığını gösteren çoğulcu ve eleştirel bir yaklaşım benimsenmelidir. Din eğitimi, toplumsal talepler temelinde yeniden yapılandırılmalıdır. Türkiye’de zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi, İslam dini ağırlıklı olmak üzere, diğer dinleri, inançları ve ahlaki öğretileri olabildiğince nesnel bir şekilde tanıtıcı bir üslupla sunulmalıdır. Bununla birlikte, seçmeli din ve değerler eğitimi dersleri ise, velilerin ve öğrencilerin talepleri göz önüne alınarak İslam dinini sevdirmeyi ve benimsetmeyi esas alan, gerektiğinde uygulamaya da yer verecek şekilde yapılandırılmalıdır. OECD ülkeleri ile Türkiye arasında görülen en önemli farklardan biri de, Türkiye’de din ve ahlak eğitimi daha geç başlamakta ve ilkokulda çok sınırlı oranda verilmektedir. Türkiye’de din ve ahlak eğitimi, OECD ülkelerinde olduğu gibi birinci sınıftan itibaren verilmelidir. Öğretim programlarında yer verilecek konular hayatla ve ihtiyaçlarla ilişkili, öğrenmeyi özendirici ve ilgi uyandırıcı olmalıdır. Merkezi sınavlar, öğretim programlarındaki amaçlar ile ölçme ve değerlendirme tavsiyeleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Bu çerçevede, çoktan seçmeli sınavlara ek olarak gerek geleneksel gerekse tamamlayıcı ölçme ve değerlendirme yaklaşımları kullanılmalıdır.”

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen